Bu şehre seher vakti vardım. Beni buraya getiren otobüsün muavini kördü. Otogarda gördüğüm dilencilerin tenleri mosmordu. Öleli günler olmuştu birkaçının hatta. Daha önce beklemiş ölü bedeni görmüştüm. Oradan biliyorum. Gitmek istediğim yere varmak için gözüm bir otobüs durağı aradı, uzaktan seçebildiğim kadarıyla durakta bekleyen insanlar sırtlarında tahta bir şeyler taşıyorlardı. Yakınlaşınca anladım ki sırtlarında bir kambur gibi taşıdıkları şeyler üzerinde kendi isimlerini kazıdıkları tabutlarmış.
Bu şehre seher vakti vardım. Dilenciler henüz çıkıyorlardı evlerinden. Dilencilere eşlik eden köpekler saldırgandı, havlıyorlardı sürekli fakat dişleri yerlerinden sökülmüşlerdi. Şaşkınlıkla yürüye yürüye her şehirde bulunan bir çingene mahallesine varmış olduğumu fark ettim. Çingenelerin at arabalarında vurdukları atların bacaklarının aksak olduğunu gördüm. Kırılmışlardı ayakları. Bir at koşamıyorsa at mıdır? Diye sordum kendime. Cevabımı beklemeden yürümeye devam ettim.
Bu şehre seher vakti vardım. Onu görebilmek için. Ömrümün büyük kısmını onu görebilmek uğruna çabalayarak geçirdim. Yıllardır yollardayım. İzindeyim. Onunla hep buluştuğumuz mekana geçtim çolak garson hala oradaydı. Çolak olmasına çolaktı fakat sağlam kolunda da parmaklar yoktu. Böyle bir şehirdi burası. Kim nesi ile var oluyorsa orası eksikti. Bazıları bunu garipserdi. Bazıları yadırgar. Bazıları da öylece bakardı.
Bense zihnimi kaybedeli belki bin yıl olmuştur. O öleli ise belki bin yıldan fazla. Onun hayaletinin geçtiği şehirlerde dönüp dolaşır bedenim. Ruhum ise onla beraber öldü.