14 Mart 2023 Salı

EN DELİ SAATİME HOŞ GELDİN, ŞEKER ALSANA KASE İÇİNDEN

-Bilinç Akışı-

6. Sigarayı yakmışım üstüste, güvenlik görevlisi uyardı. Dur kardeş dedi ciğerin parçalanacak. Cebimde bir parça ciğer vardı. Bak dedim, çoktan parçalandı, bu sende kalsın. Anımsayamadığım kadar çok konuştuk onla. Sürmenaj olmuş gibi beynim. Ne kadar ileri gittim onu tahayyül bile edemiyorum mesela. Daha önce burada bahsettiğim karnıma saplı paslı bıçak nerde onu da bilmiyorum.

Kalbimin içi orta yaşlı bir subayın yıllık mermi istihkakını taşıyor mesela. Kime ne yaptıysam o subay bana yüzyıllar öncesinden 200 kurşun bağışlamış. Torununa da sadece tetiğe dokunmak kalmış. Çavuşesku gibi hissediyorum kendimi amına koyim. 

Bilinç akışı dediğim için buna sığınıp size karmakarışık mülahazalar zerk edeceğim. Bir süredir her gece aynı saatte aynı boş sokaklarda kendimle konuşa konuşa geziyorum. Kuduz köpekler dahi diş göstermekten korkuyor bana. Ellerim kendi kanıma bulanmış, beynimdeki siyam kedisi orospuluğuna devam ediyor çünkü. Benim kanım yerde kaldı ona yanarım.

Biçimsiz bir boşluk var içimde 2 haftadır zaten bu yazıya başlama sebebim de bu konuyu anlatmaktı. Zekiyim ben, beyinlerinizi allak bullak edip asıl konuyu metne gizlerim. Alın size zaman aşımına uğramış sırrımı da açıkladım. 

Boşluk demiştik, öyle bi boşluk ki neyle dolduracağımı bilmiyorum. Doldurmak istiyor muyum onu da bilmiyorum ama canımı çok sıkıyor bu durum. Çamurla demişti bir dostum bu boşluk için. “Biçimsiz bir boşluk, ancak çamurla dolar Hulusi!”. Heyhat! Ne kadar ciddiye aldım bilmiyorum.

Bir kumrunun dişisini vurursanız eğer, erkeği uçmayı bırakır. Kapatır kanatlarını gagasının üstüne çakılır toprağın üstüne. Ben uzun süredir kanatlarım kapalı süzülüyorum yer yüzüne doğru. Bana kızmayın, düşmekte uçmanın bir formudur. 

Yazacak çok şeyim var, burayı da her dokunduğum yer gibi kana bulamaktan korkuyorum. Şiirle kapatacağım bu nüshayı. Malum, herkesin bir kahve molası kadar vakti olduğu çağdaş zamanlardayız. Vakit varken tomurcukları topla.

Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak

ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım

kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar

kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak

onların yardımıyla dünyamıza acıdım.

 

Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.

Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya

Benimse dar

çünkü dargın havsalamın

gücü yok bazı şeyleri taşımaya.

Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah

sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu

sakın Styks sularının heyulası sanmayın

er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,

biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz

öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz

ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak

ne ellerin hırsla yaban tutuşu

ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır

dev iştihasıyla bende kabaran aşkı

yetmez karşılamaya.

İnsanlar

hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır

o ferah ve delişmen birçok alınlarda

betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır

çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim

şakaklarıma dayanınca güneş

can çekişen bir sansar edasıyla

uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum

kadınların sahiden doğurduğuna

toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum

nicedir kavrayamam haller içinde halim

demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm

bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü

su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum

duydum yağmurların gövdemden ağdığını.

 

Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden

aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan

sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları

bir harfin başlattığı yangın ile söndür

beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım

öyle mahzun

ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.