24 Eylül 2024 Salı

ÇAPADA BİR ÇAPAK


Bugün oldu

Ellerimle kanattığım yerlere yapıştırdım

Yar’a bandını

İstanbul

Uzaktaki sevgilim

Biz şehrin boğazını sadece

Metrobüste görenler

Sadece şehri terk ederken uzaktan 

Ziya paşa yalısını görenler

En son ne zaman boğuldum bu boğazda

Hatırlatmam

Bu kadim kentin ortasındaki denizi ne zaman gördüm

Hatırlamam


Ben ki her caddesine kustum avcıların

Utanıyorum

Ama işedim her izbe sokağına kadıköyün


İstanbul

Hey, istanbul hey

Hangi mitinginde halay çekmedim

Hangi bozgununda göğsüme bir kardeşin

Fotoğrafını asmadım


Ne verdin bana bilmem

Ne verebilirim sana bilmem

Ukalaca bu

Ben ne verebilirim sana


Ben ki her duvarında gördüğüm afişlerde

Öğrendim okumayı

Bütün arkadaşlar atölyelerde toz yutardı

Şanslılardı onlar

Bazıları silikon kokladı taşlarken


İstanbul, hey istanbul

Ciğerlerim parçalandı görmüyor musun

Bendim sokağıma gelip

-ki caddedir adı-

Gözler kararmış

Her kapı deliğine evimmiş gibi anahtar saplayan


İstanbul

Koca kent

Fatihin kenti

Karagümrük mesela

Fatih ne düşünmüştür ilk adımını attığında 

Polis’e


Hangi sur’unun dibinde şarap içsem

O gece ben olurdum fatihi bu şehrin

Ne zaman yedikuleye varsam

Ucuz şarap çalkaladım genzimde


Ne zaman şahintepeyi izlesem camımdan

Bilirsiniz iyidir pencerem

Infilak, uçurum, keder

Gam

Gamsız yaşanmaz bu şehirde

Ve kirlenmiştir her bu şehirde ikameti olan


Trene kaçak binmiştir Küçükçekmecede

Orta kapıdan bindim kaptan!

Sikerim akbilini!

25 Nisan 2023 Salı

KÖPEK LEŞİ VE VERGİLER

Müstehzi bir şiyir der kelli adam tekrar,

köpek leşi gördüğüm bir ara sokakta,

Cebimde banknotlar,

Yüreğimde bir tortu.


Malt tadı taşır kevaşeler genzinde,

Bense bir arpaya muhtacım.

Tren istasyonunda, kolumda valiz

Bir hayatın sığdığı valiz

Tekerlekleri kırık.

Sürüyerek götürür sevgilim, iltihaplı bronşlarıyla


Köpek leşi çıkmaz aklımdan,

Bağırsakları sere serpe bir yerde

Benim -ki kurtarmaz vahşetler duygularımı


Ertesi güne uyanırım, gecelerin muhtarı olarak

Öksürük geçmez boğazımdan

Kusarım önceki gece yediğim yalanları


Bir vakitsizin okuduğu ezan gibi,

İsimsizim, varolduğum yerde.


Dünyama bir kadının eli değmişti,

Halı gibi çırpmıştı, ağır

Asıl toz halıların altından çıkmıştı,

Değil, halıların üstünde

3 Nisan 2023 Pazartesi

İNTİHAR-LAVANTA

 sabah uyandım, ofisim evim şu sıra. nerden baksan 200 yıldır yaptığım gibi kahve makinesinin düğmesine basıp tuvalete doğru yöneldim. kustum. nerden baksan 200 yıldır sabahları kusuyorum. ufak bir mide problemi, dert etmiyorum aslında ama garipsiyor insanlar. ben kendimle sohbet ederken sigaramı yakmış bulundum. ben her sabah 3 sigara içerim çünkü. 2si kahvenin yanında, 1i öyle sek. kahve faslı bitince maildir, model sorunlarıdır hemhal oldum bunları da çıkarttım aradan. her şey sıradandı yani.işlerle alakamı da sonlandırınca birkaç duble viski içtim. üstüne dünden makineden çıkarttığım gömleklerimi ütüledim. yeni ütülediğim gömleklerimden birini giyip, güzel bir kahvaltı yaptım. birden fezaya yükseldiğimi ve kendimi izlediğimi fark ettim. kahvaltı ediyordu hulusi. uzaydayken 4 duvarın 4ünü de izleyebiliyorsunuz. 

anlayamadım ama, hulusi gırtlağını dedesinden kalma çakaralmazla mutfakta mı parçalamıştı banyoda mı.

1 Nisan 2023 Cumartesi

YIKILAN KÖPRÜLER

ellerimle kurduğum köprüyü yıktı birisi. beynimin ücra köşelerinde köprüler aramaktayım. istihkamcı bir subay tanımıştım yıllar evvel. ben yıkmasını da yapmasını da bilirim dostum demişti bana. onu anımsadım. benim köprülerim ise en ufak yele dayanamamış. bir insan kaç kere ölebilir. kaç kez kurşuna dizebilirsiniz bir insanı. ben o kadar dizildim kurşuna. açın bakın vücudum dolu kırık mermilerle.kırklarelide gözleri buğulu gören -kolonya içmekten- bir çingeneyle konuşmuştum bir kere. bana alkolün bi sike yaramadığını somut bir şekilde anlatmıştı. göremiyorum adaş demişti. göremeyeceksin sen de. bana bu biraz cazip gelmişti açıkçası. görmek istemeyeceğiniz görmenin üzerinizde yıkıcı etkiler bırakacak bir ton şey gördüm. elinde kopmuş bacağı ile bana bacağının nerede olduğunu soran abiler gördüm. kendini 6. kattan havuza atlar gibi asfalta bırakan insanlar gördüm.

beynim bunları ve bunun daha da beter psikolojik şiddetlerin olduğu birçok ortamda buldu kendini. kendim de maruz kaldım çoğu zaman bunlara. belki de beynimin kıvrımlarındaki o patolojik sorunlar ordan geliyordur bilemem. neyse. velhasıl...

 mehmeti gördüm bugün. ilkokul arkadaşım. kimyasal bir maddeye düştüğünü duymuştum. sonra da amatem faslı işte. ruhu alınmış gibiydi mehmetin. mehmete benzettim kendimi. zaten dünya benim etrafımda dönüyor stirner okuduğumdan beri. mehmet yürüyen ölüydü. ben yürüyen tabut, içinde siyah kefeniyle hulusi. bir süredir beynimi uyuşturuyorum. böyle biraz daha kendim gibi hissediyorum kendimi. ben ilk antidepresanımı yuttuğumda 11 yaşındaydım sanırım. o günlerden beri her duyguyu duyumsarım. obsesyon da var tabi, beynimi hapishaneye döndüren bir cehennem. tutulup kalıyorum. kurtulamıyorum. bu bazen bir bardak kahve oluyor, bazen güzel yüzüyle bir kadın. mehmet -muhtemelen- ilk meth'i soluduğunda ben narkotik maddelere karşı tolerans oluşturmuştum bile. bir gün deri ceket siyah sweatshirt, siyah pantolonumla rastgele bir eczaneye girmiştim bir bakırköy gecesi sonrası. reçetemi görünce biraz da sıfatıma bakınca eczacı hanım beni pışpışlayıp yol vermişti bana o gece. zihnim ona kendimin bağımlı olmadığını anlatamayacak kadar karmaşıktı. insanların gözünde çok şeye benziyorum. bazen bir bağımlı bazen bir salon adamı. bazense azılı bir cani. en çok cani yönümü seviyorum. marquis de sade okumak gibi benle birlikte olmak. dark side'ıma girdiysen işin çok zor, anlıyorum seni.  velhasıl...

benim köprüm yıkıldı. evim sandığım topraklara pis postallarıyla bastı düşüncelerim. çekik gözlü kadın komandolar tarafından kurşuna dizildi evim. ben artık ölmeyeceğim savaşa girmem demiştim. öldüm. vay ben benim bahtımı sikeyim. bu blogtan edebiyat bekleyenin de amına koyim bundan sonra. böyle ahvalimi yazıp geçeceğim.

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim

14 Mart 2023 Salı

EN DELİ SAATİME HOŞ GELDİN, ŞEKER ALSANA KASE İÇİNDEN

-Bilinç Akışı-

6. Sigarayı yakmışım üstüste, güvenlik görevlisi uyardı. Dur kardeş dedi ciğerin parçalanacak. Cebimde bir parça ciğer vardı. Bak dedim, çoktan parçalandı, bu sende kalsın. Anımsayamadığım kadar çok konuştuk onla. Sürmenaj olmuş gibi beynim. Ne kadar ileri gittim onu tahayyül bile edemiyorum mesela. Daha önce burada bahsettiğim karnıma saplı paslı bıçak nerde onu da bilmiyorum.

Kalbimin içi orta yaşlı bir subayın yıllık mermi istihkakını taşıyor mesela. Kime ne yaptıysam o subay bana yüzyıllar öncesinden 200 kurşun bağışlamış. Torununa da sadece tetiğe dokunmak kalmış. Çavuşesku gibi hissediyorum kendimi amına koyim. 

Bilinç akışı dediğim için buna sığınıp size karmakarışık mülahazalar zerk edeceğim. Bir süredir her gece aynı saatte aynı boş sokaklarda kendimle konuşa konuşa geziyorum. Kuduz köpekler dahi diş göstermekten korkuyor bana. Ellerim kendi kanıma bulanmış, beynimdeki siyam kedisi orospuluğuna devam ediyor çünkü. Benim kanım yerde kaldı ona yanarım.

Biçimsiz bir boşluk var içimde 2 haftadır zaten bu yazıya başlama sebebim de bu konuyu anlatmaktı. Zekiyim ben, beyinlerinizi allak bullak edip asıl konuyu metne gizlerim. Alın size zaman aşımına uğramış sırrımı da açıkladım. 

Boşluk demiştik, öyle bi boşluk ki neyle dolduracağımı bilmiyorum. Doldurmak istiyor muyum onu da bilmiyorum ama canımı çok sıkıyor bu durum. Çamurla demişti bir dostum bu boşluk için. “Biçimsiz bir boşluk, ancak çamurla dolar Hulusi!”. Heyhat! Ne kadar ciddiye aldım bilmiyorum.

Bir kumrunun dişisini vurursanız eğer, erkeği uçmayı bırakır. Kapatır kanatlarını gagasının üstüne çakılır toprağın üstüne. Ben uzun süredir kanatlarım kapalı süzülüyorum yer yüzüne doğru. Bana kızmayın, düşmekte uçmanın bir formudur. 

Yazacak çok şeyim var, burayı da her dokunduğum yer gibi kana bulamaktan korkuyorum. Şiirle kapatacağım bu nüshayı. Malum, herkesin bir kahve molası kadar vakti olduğu çağdaş zamanlardayız. Vakit varken tomurcukları topla.

Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak

ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım

kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar

kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak

onların yardımıyla dünyamıza acıdım.

 

Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.

Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya

Benimse dar

çünkü dargın havsalamın

gücü yok bazı şeyleri taşımaya.

Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah

sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu

sakın Styks sularının heyulası sanmayın

er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,

biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz

öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz

ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak

ne ellerin hırsla yaban tutuşu

ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır

dev iştihasıyla bende kabaran aşkı

yetmez karşılamaya.

İnsanlar

hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır

o ferah ve delişmen birçok alınlarda

betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır

çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim

şakaklarıma dayanınca güneş

can çekişen bir sansar edasıyla

uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum

kadınların sahiden doğurduğuna

toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum

nicedir kavrayamam haller içinde halim

demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm

bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü

su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum

duydum yağmurların gövdemden ağdığını.

 

Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden

aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan

sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları

bir harfin başlattığı yangın ile söndür

beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım

öyle mahzun

ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.

9 Ağustos 2022 Salı

İNTİHAR-KRİZANTEM



"İntihar Etmek?
Hiçlik, kötü hissetmekten iyidir.

Eğer kötü olaylar neticesinde değil de kimseye haber vermeden, geride bir şey bırakmadan, tamamen varoluş problemleri yüzünden yapılıyorsa ölümü kucaklamanın en onurlu yolu olduğuna inandığım eylem. İntihar edebilmeniz için hayatı çok sevmeniz gerekir...

İntihar etmekten vazgeçtiğin o günün üstünden yıllar geçti. Vazgeçmenin sebebi farklı bi türden intihara girişmen olmuştu çünkü; ''Kendini intihar etmiş kabul etmek ve yaşamını başka insanların hayatlarını iyileştirmeye çalışmakla sürdürmek.''

En boktan durumdasın, artık nefes alamıyorsun, aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık hesabı boka batmış durumdasın. O anda işaret ve baş parmağını silah konumuna getirip kalbine dayarsın ve şak!..
Artık senin hayatın ölmüştür. Bambaşka bir hayat seni beklemektedir. Son nefesine kadar başka hayatların kendininki gibi boktan olmamasını sağlayacaksın. Hapse mi girdin? orada haksızlığa karşı ol. Öldürülme ihtimalin mi var? sokak kahramanı ol. Aşk acısı mı çekiyorsun? çöpçatan ol. Sevdiğin birinin ölümüne mi üzülüyorsun? başka başka tanımadığın insanların cenazelerine gidip teselli edeceksin. Zaten sen öldürecektin kendini kabul et, bu şekilde vicdan denen o edepsiz şeyi doyurabilirsin, belli bir süreliğine tabi!

Çünkü şimdilerde kişisel hiçbir çabanın ve bu boş hatta saçma sapan iyiliklerin insanlara (insanlara değil, insanlığa) gerçekten yararlı olmadığının farkına varıyorsun. Aslında bi kaç sene önce varmıştın da hadi neyse!?

Sistem kendi iğrençliklerini ve kötülüklerini yeniden ve yeniden üretip duruyor. E o zaman?
sen neden intihar etmekten vazgeçmiştin peki? Başka türden bi intiharı seçtiğin için değil mi? yani insanlara yardım etmek gibi... Fakat çok yetersizsin bu konuda, sen yaptıkça bozuyorlar ve buna karşı yapabileceğin hiçbir şey yok şu anda. Farklı türden intihardan vazgeçip aslına mı dönmek lazım şimdi acaba? Yoksa daha farklı türden bi intihar şeklini mi denemek gerek? bireysel terör gibi!

İntihar etmek, kimin ev sahibi kimin misafir olduğunu düşünmeden hayata siktir çekmektir. Ses getirici ve eylemsel tarzda olanı daha bi makbuldür ama şart değil, intihar intihardır...

İntihar etmek, varlığını doğrulamanın yegâne yöntemidir!
Yapanın son yoludur ve yapanca, en doğru yol.

Bakmayın saçlarınıza rüzgârın değdiğine, bakmayın sahilde gün batımı izlediğinize, bakmayın her dakikasını ayrı hatırladığınız o güzel ve eğlenceli zamanlarınıza... Önünüze, arkanıza, sağınıza ve solunuza bakmanız yeterli. Tüm bunlar, ''ölüm gibi'' gerçekler karşısında değerini yitiren güzel ve cezbedici şeylerdir. 

25 Temmuz 2021 Pazar

BİLEMİYORUM

 herkes güzel manzaralar keşfederken ben merdiven boşluğunu seyretmekteyim. herkesin ara sokakları okyanusa açılırken ben her seferinde ummanda buldum kendimi. o ummanda bazen karşılaştığım seraplar. dissosiyatif bozukluklar. kendini bulamamak. toplumda yer etmiş kişilikli olma hadisesi bazı insanlar için farklı anlamlar teşkil ediyor. kimi birden çok kişilik buluyor bedeninde. biri bile ağır gelirken.

hangi kişilikle arkadaşsın? hangisiyle işveren? hangisiyle sevgili? hangisiyle evlat? bu oyunu çözdükten sonra bunlardan her biri anlamsız geliyor. kimin aklında nasıl yer etmek istiyorsan öyle oluyorsun bir süre sonra. dandik bir adam mı gördün? ver onla baş edecek kişiliğini. senden ömrü boyunca nefret etsin. nabza göre şerbet verme olayı o kadar rutin ki, biliyorsun artık kimin neyi ne kadar seveceğini. hiçbiri seni tanımıyor. tanıdığını sanıyor. hoş sen de kendini tanımıyorsun. niçe abimizin bir sorusu vardı sanırım. kendinle baş başa kalınca hangi dilde konuşursun diye. yıllardır bu sorunun cevabını arıyorum. fakat gözlemlediğim kadarıyla çok kırıcı oluyor insan böyle bir meksika açmazında bulunca kendini. ağaçların bile kişiliğinin olduğunu bildiğin bir evrende kendini kişiliksiz bulmak -zira çok kişilik kişiliksizlikle eşdeğer- müthiş bir özsaygı eksikliği yaşatıyor insana.

oturuyorum öylece laf lafı açıyor. ölmüş bir sigaraya yakılmış ağıttır söylediklerim. yana yana kül olmuş. siz izmaritle yetiniyorsunuz. bir zamanlar sigaraydım. zaman çabucak geçmiş. sen yine bulamamışsın beni. aşık weysel bulamamış kendini be. ben nasıl bulayım kendimi amına koyim. görmeyen gözleri, gören bir varoluşa itti onu. o söylemiş; 

varlığım yokluğum bir veysel adım,

gök kubbede kalacaktır ses kadim

elli üç yıl kendi kendim aradım

hiçbir türlü bulamadım ben beni

anadolu çok garip bi yer. mesela mahzuni baba da " hak bana bir ömür vermiş.boşu boşuna." demiş. bugüne kadar hiçbir felsefe okuması yapmasaydım. sadece türkü dinleseydim de aynı birikime varırdım diye düşünüyorum bazen. ve ben ne adam akıllı türkü dinlemeyi becerebildim, ne adam akıllı felsefe okumayı. ben her şeyden biraz birazım. her şeyden hiç'im!

siz hiç düşünürken kustunuz mu?