Çok acayip bir şey oluyor lan 2 gündür. Çok asabiyim fakat
sebebini yeni anladım. Ben bazı kusurlarımdan dolayı gerçeklik konusunda
bocalarım. Ama ilk defa bu kadar karıştırdım gerçek ile gerçek olmayanı. 2 gündür
gündüz gözüyle hayal görüyorum. Dur anlatayım sayın okuyan;
Doğduğum semtten fiilen göçeli 4 sene, zihnen göçeli bir 10 seneden fazla oluyor sanırım. Bu 4 seneden önce de bir 4 sene günümün yarısından fazlasını başka yerlerde geçirdim. Gerek liseyi başka bir yerde okumam sebebiyle, gerek iş sebebiyle. Sözgelimi ben yokken çok fazla değişti burası. Kentsel dönüşüm nanesi falan işte. Kat karşılığı verdik çocukluğumuzu, varoşluğumuzu. Benim 8 senemi geçirdiğim okulun bahçesinde uçurum vardı lan! Keşke fotoğrafı olsa da göstersem. İşte ben okurken bu formattaydı okul, sonra bu bina yıkıldı arkasına ek bina yapıldı, o bina kullanılırken bunun yerine yeni bir bina yapmışlar falan işte. Bu fotoğraf ön cepheden çekilmiş. Arka cephesinde uçurum vardı işte. Allah çarpsın lan, benim sözüm senet ben size şahit de getiririm isterseniz. Neyse ne anlatıyordum?
İşte bu binanın 4 tarafında çok fazla ayakkabı parçaladım,
çok fazla koştum, kaçtım sigara içtim. Çok yaramaz bi çocuk değildim fakat,
ceza olarak şu en üst katın tüm sınıf kapılarını boyamışlığım var. Bizzat ağabeyim
o mavi kapıya 4 parmağını sıkıştırıp kırmıştı mesela. Ablam voleybol oynarken 2
bileğini birden çıkarıp eve gelmişti bir kez. Benim yediğim dayakları
sayamıyorum bile. Tüm sülale aynı okulda okuduğumuz için, ve sülalede okumayı
becerebilen tek insan olduğum için ben de onlar gibi işe yaramaz sanılıp direkt
fişlenirdim. Sonradan tanıdılar tabi, diğer soy adıma sahip bireyler yaramazdı.
Ben ise direkt şeytanın kendisiydim. Bu şimdi anlatmayacaklarımız arasında.
Bu okulun etrafında gözüme çarpan yerleri anımsıyorum şu
sıralar belli belirsiz. Gözümü açıp kapatırken bi bakıyorum, o uçurumdan
okuldan kaçıyorum. Sonra gözümü bi açıyorum, eve doğru yürürken buluyorum
kendimi. Sağ tarafta koltuk tamircisi ağabey, güm güm vuruyor çekiçle bir
şeylere. O kadar gerçek sanıyorum ki irkiliyorum. Korkudan tir tir titriyorum.
Bu gece sabaha doğru evdeydim, yine aynı şeyi yaşadım.
Anasını sikeyim dedim, ben gidip şu okulun etrafını bi gezeyim. Bir şey mi
unuttuk acaba, bir travmam mı var bu okulun etrafında. Korka korka da olsa
çıktım yürüdüm. Eskiden çok tekinsizdi oralar, öğlenci olduğumuz zaman karanlık
çöktüğünde el feneriyle dönerdik hatta eve. Öyle tekinsizdi yani. O yüzden
yanıma kesici delici bir alet aldım öyle çıktım, gittim okulun etrafında turlamaya.
Hiçbir şey eskisi gibi değildi. O uyanıkken gördüğüm hayallerden hiçbirini de
görmedim. Ne koltuk tamircisi abi oradaydı, ne uçurum, ne de sikimsonik bir ton
şey satan bakkal. Çok korkuyorum lan. İnsan realiteden bu denli kopabilir mi
amına koyim! İnsan gerçekliğini anlık da olsa kaybedebilir mi? Deliriyorsun lan
galiba Süleyman diye fısıldarken buldum kendimi. Evimi sokağına girerken.
Bir dakika. Süleyman mı? Benim ismim tevellüt ‘96dan beri Hulusi.
Kendime neden Süleyman diyorum lan ben? Bu isim mevzusunu kendimle tartışırken
kendimi okulun arka bahçesindeki uçurumda buldum. Üstümde o berbat okul takımı.
Kıravatımı yine kötü bağlamışım. Süleyman kimdi, bu okul daha 20 dakika önce
modern bir binaya sahipti. Bu uçurumu tıraşlayıp yerine istinat duvarı
örmüşlerdi. Park bile vardı lan burda derken kafamın çok acıdığını hissedip
irkildim. Burnum da kanıyordu. Gözlerimi açmaya korkarken müthiş bir rüzgar
hissettim, uçuşup yüzüme çarpan bir kumaş parçasını duyumsadım. Gözlerimi
açtığımda uçurumun kenarındaydım, yüzüme çarpan kumaş parçası da kıravatımmış.
Süleymanı uçurumun dibinde tüm kemikleri kırık, paramparça olmuş halde
görebildim zar zor. Başında ilkokul
öğretmenim Mustafa. ”Yakalayın, Süleymanı şu tepedeki itoğlu it aşağı
yuvarladı.” diye bağırıyordu.
deli cafer, ismail, tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım.