25 Nisan 2023 Salı

KÖPEK LEŞİ VE VERGİLER

Müstehzi bir şiyir der kelli adam tekrar,

köpek leşi gördüğüm bir ara sokakta,

Cebimde banknotlar,

Yüreğimde bir tortu.


Malt tadı taşır kevaşeler genzinde,

Bense bir arpaya muhtacım.

Tren istasyonunda, kolumda valiz

Bir hayatın sığdığı valiz

Tekerlekleri kırık.

Sürüyerek götürür sevgilim, iltihaplı bronşlarıyla


Köpek leşi çıkmaz aklımdan,

Bağırsakları sere serpe bir yerde

Benim -ki kurtarmaz vahşetler duygularımı


Ertesi güne uyanırım, gecelerin muhtarı olarak

Öksürük geçmez boğazımdan

Kusarım önceki gece yediğim yalanları


Bir vakitsizin okuduğu ezan gibi,

İsimsizim, varolduğum yerde.


Dünyama bir kadının eli değmişti,

Halı gibi çırpmıştı, ağır

Asıl toz halıların altından çıkmıştı,

Değil, halıların üstünde

3 Nisan 2023 Pazartesi

İNTİHAR-LAVANTA

 sabah uyandım, ofisim evim şu sıra. nerden baksan 200 yıldır yaptığım gibi kahve makinesinin düğmesine basıp tuvalete doğru yöneldim. kustum. nerden baksan 200 yıldır sabahları kusuyorum. ufak bir mide problemi, dert etmiyorum aslında ama garipsiyor insanlar. ben kendimle sohbet ederken sigaramı yakmış bulundum. ben her sabah 3 sigara içerim çünkü. 2si kahvenin yanında, 1i öyle sek. kahve faslı bitince maildir, model sorunlarıdır hemhal oldum bunları da çıkarttım aradan. her şey sıradandı yani.işlerle alakamı da sonlandırınca birkaç duble viski içtim. üstüne dünden makineden çıkarttığım gömleklerimi ütüledim. yeni ütülediğim gömleklerimden birini giyip, güzel bir kahvaltı yaptım. birden fezaya yükseldiğimi ve kendimi izlediğimi fark ettim. kahvaltı ediyordu hulusi. uzaydayken 4 duvarın 4ünü de izleyebiliyorsunuz. 

anlayamadım ama, hulusi gırtlağını dedesinden kalma çakaralmazla mutfakta mı parçalamıştı banyoda mı.

1 Nisan 2023 Cumartesi

YIKILAN KÖPRÜLER

ellerimle kurduğum köprüyü yıktı birisi. beynimin ücra köşelerinde köprüler aramaktayım. istihkamcı bir subay tanımıştım yıllar evvel. ben yıkmasını da yapmasını da bilirim dostum demişti bana. onu anımsadım. benim köprülerim ise en ufak yele dayanamamış. bir insan kaç kere ölebilir. kaç kez kurşuna dizebilirsiniz bir insanı. ben o kadar dizildim kurşuna. açın bakın vücudum dolu kırık mermilerle.kırklarelide gözleri buğulu gören -kolonya içmekten- bir çingeneyle konuşmuştum bir kere. bana alkolün bi sike yaramadığını somut bir şekilde anlatmıştı. göremiyorum adaş demişti. göremeyeceksin sen de. bana bu biraz cazip gelmişti açıkçası. görmek istemeyeceğiniz görmenin üzerinizde yıkıcı etkiler bırakacak bir ton şey gördüm. elinde kopmuş bacağı ile bana bacağının nerede olduğunu soran abiler gördüm. kendini 6. kattan havuza atlar gibi asfalta bırakan insanlar gördüm.

beynim bunları ve bunun daha da beter psikolojik şiddetlerin olduğu birçok ortamda buldu kendini. kendim de maruz kaldım çoğu zaman bunlara. belki de beynimin kıvrımlarındaki o patolojik sorunlar ordan geliyordur bilemem. neyse. velhasıl...

 mehmeti gördüm bugün. ilkokul arkadaşım. kimyasal bir maddeye düştüğünü duymuştum. sonra da amatem faslı işte. ruhu alınmış gibiydi mehmetin. mehmete benzettim kendimi. zaten dünya benim etrafımda dönüyor stirner okuduğumdan beri. mehmet yürüyen ölüydü. ben yürüyen tabut, içinde siyah kefeniyle hulusi. bir süredir beynimi uyuşturuyorum. böyle biraz daha kendim gibi hissediyorum kendimi. ben ilk antidepresanımı yuttuğumda 11 yaşındaydım sanırım. o günlerden beri her duyguyu duyumsarım. obsesyon da var tabi, beynimi hapishaneye döndüren bir cehennem. tutulup kalıyorum. kurtulamıyorum. bu bazen bir bardak kahve oluyor, bazen güzel yüzüyle bir kadın. mehmet -muhtemelen- ilk meth'i soluduğunda ben narkotik maddelere karşı tolerans oluşturmuştum bile. bir gün deri ceket siyah sweatshirt, siyah pantolonumla rastgele bir eczaneye girmiştim bir bakırköy gecesi sonrası. reçetemi görünce biraz da sıfatıma bakınca eczacı hanım beni pışpışlayıp yol vermişti bana o gece. zihnim ona kendimin bağımlı olmadığını anlatamayacak kadar karmaşıktı. insanların gözünde çok şeye benziyorum. bazen bir bağımlı bazen bir salon adamı. bazense azılı bir cani. en çok cani yönümü seviyorum. marquis de sade okumak gibi benle birlikte olmak. dark side'ıma girdiysen işin çok zor, anlıyorum seni.  velhasıl...

benim köprüm yıkıldı. evim sandığım topraklara pis postallarıyla bastı düşüncelerim. çekik gözlü kadın komandolar tarafından kurşuna dizildi evim. ben artık ölmeyeceğim savaşa girmem demiştim. öldüm. vay ben benim bahtımı sikeyim. bu blogtan edebiyat bekleyenin de amına koyim bundan sonra. böyle ahvalimi yazıp geçeceğim.

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim

14 Mart 2023 Salı

EN DELİ SAATİME HOŞ GELDİN, ŞEKER ALSANA KASE İÇİNDEN

-Bilinç Akışı-

6. Sigarayı yakmışım üstüste, güvenlik görevlisi uyardı. Dur kardeş dedi ciğerin parçalanacak. Cebimde bir parça ciğer vardı. Bak dedim, çoktan parçalandı, bu sende kalsın. Anımsayamadığım kadar çok konuştuk onla. Sürmenaj olmuş gibi beynim. Ne kadar ileri gittim onu tahayyül bile edemiyorum mesela. Daha önce burada bahsettiğim karnıma saplı paslı bıçak nerde onu da bilmiyorum.

Kalbimin içi orta yaşlı bir subayın yıllık mermi istihkakını taşıyor mesela. Kime ne yaptıysam o subay bana yüzyıllar öncesinden 200 kurşun bağışlamış. Torununa da sadece tetiğe dokunmak kalmış. Çavuşesku gibi hissediyorum kendimi amına koyim. 

Bilinç akışı dediğim için buna sığınıp size karmakarışık mülahazalar zerk edeceğim. Bir süredir her gece aynı saatte aynı boş sokaklarda kendimle konuşa konuşa geziyorum. Kuduz köpekler dahi diş göstermekten korkuyor bana. Ellerim kendi kanıma bulanmış, beynimdeki siyam kedisi orospuluğuna devam ediyor çünkü. Benim kanım yerde kaldı ona yanarım.

Biçimsiz bir boşluk var içimde 2 haftadır zaten bu yazıya başlama sebebim de bu konuyu anlatmaktı. Zekiyim ben, beyinlerinizi allak bullak edip asıl konuyu metne gizlerim. Alın size zaman aşımına uğramış sırrımı da açıkladım. 

Boşluk demiştik, öyle bi boşluk ki neyle dolduracağımı bilmiyorum. Doldurmak istiyor muyum onu da bilmiyorum ama canımı çok sıkıyor bu durum. Çamurla demişti bir dostum bu boşluk için. “Biçimsiz bir boşluk, ancak çamurla dolar Hulusi!”. Heyhat! Ne kadar ciddiye aldım bilmiyorum.

Bir kumrunun dişisini vurursanız eğer, erkeği uçmayı bırakır. Kapatır kanatlarını gagasının üstüne çakılır toprağın üstüne. Ben uzun süredir kanatlarım kapalı süzülüyorum yer yüzüne doğru. Bana kızmayın, düşmekte uçmanın bir formudur. 

Yazacak çok şeyim var, burayı da her dokunduğum yer gibi kana bulamaktan korkuyorum. Şiirle kapatacağım bu nüshayı. Malum, herkesin bir kahve molası kadar vakti olduğu çağdaş zamanlardayız. Vakit varken tomurcukları topla.

Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak

ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım

kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar

kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak

onların yardımıyla dünyamıza acıdım.

 

Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.

Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya

Benimse dar

çünkü dargın havsalamın

gücü yok bazı şeyleri taşımaya.

Önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah

sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu

sakın Styks sularının heyulası sanmayın

er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,

biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz

öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz

ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak

ne ellerin hırsla yaban tutuşu

ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır

dev iştihasıyla bende kabaran aşkı

yetmez karşılamaya.

İnsanlar

hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır

o ferah ve delişmen birçok alınlarda

betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır

çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim

şakaklarıma dayanınca güneş

can çekişen bir sansar edasıyla

uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum

kadınların sahiden doğurduğuna

toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum

nicedir kavrayamam haller içinde halim

demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm

bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü

su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum

duydum yağmurların gövdemden ağdığını.

 

Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden

aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan

sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları

bir harfin başlattığı yangın ile söndür

beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım

öyle mahzun

ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.