Not: İsimler semboliktir.
tr.arabesk
Fransızca: arabesque
1. isim
Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü.
"bir dünya kurmuşlar kendilerine
ruhunu kaybetmiş bedenlerine
kahredip durmuşlar kaderlerine
feryadım yaşarken ölenler için "
https://www.youtube.com/watch?v=Xck41p3-Rfk
Arabesk denen müzik türü ile ilk tanışmam o yıllara denk gelir sanırım ilk defa ilkokul 5. sınıfta. Patron çocuğuyduk sonuçta, hamal sırtına dönsem de o atölyede, bizim hayat şartlarımız iyiydi her zaman. Anlam veremezdim çok fazla enstrümandan çıkan inanılmaz boğuk o müziklere. Ne dediklerini, neden bahsettiklerini, neyi kast ettiklerini de anlamıyordum açıkçası. Sadece o abiler, ablalar ve ustabaşı seviyordu bu şarkıları. Sadece bunlar çalıyordu.
Inanılmaz kesif bir sigara dumanına karışan
kot kumaşı tozu, bembeyaz floresanla aydınlatılan ve çok çok fazla rahatsız
edici seslerin birbirine karıştığı bir yer olarak tasvir edebiliyorum o atölyeleri
sadece. Sese çok fazla duyarlı olmamın, yüksek sese çok fazla tahammül edemeyip
öfke krizlerine girmelerimin sebebi de o günlere dayanıyor sanırım. Pavlov’un Köpeği
gibi bir şey oldum emreden/isteyen tonda yüksek ses duyduğum anda kafamı
çevirip bakıyorum hala. Çıraktım ben sonuçta, istenilen şey anında
götürülmeliydi. Belki makas, belki de 50 numara oltalı marka sarıya çalan
renkteki iplik bobini kafana doğru uçabilirdi.
"eskiden zevk alıyordum
yaşadığım alemlerde
şimdi neden sevilmem
kaçıyorum herkesten"
https://www.youtube.com/watch?v=5r5vj8uebis
Bülent abi Tatvandan göçmüş. Arka ceplerini takardı kot pantolonların. Selma o ceplerin yerlerini çizerdi, Ahmet o ceplerin kenarlarını ütüler takılmaya hazır hale getirirdi. Kafamda onları cep çetesi olarak tanımlardım. Üç kişilerdi, birbirinden sikik hayatları vardı. Bülent abi ekmeksizlikten göçmüş bizim sikik semte. 80lerde han köşelerindeki atölyelerde çırak olarak başlamış üç otuz paraya. Bekar odalarında kalmış 8 kişi bir odada, Küçükpazarda. Öğrenmiş bu işi. Statüsü yüksektir ha atölyedeki. Cepçiler yetenekli adamlardır. Ucu sivri kundura ve büyük yakalı gömlekler giyer. Kumaş pantolonu eksik olmaz. Paçalarını da yine bizim atölyede yapar. Askerden gelince evlenmiş, geçinmeye çalışıyor. En çok Müslüm Gürses dinler. Şu dağlarda kar olsaydım çalınca es verir, sigara yakar, brother marka çift iğne makinesinin tablasına inceden bir vurur of amına koyayım diyerek. Triptir bunlar, kimse o kadar içli değildir o atölyede. Ama işin raconu mu derler, budur. Selma, çizimci, kıdemli çırak. Kimse onun gibi cep çizemez. Kalıplarını özenle tutar. Ölçü bilir. Eli hızlıdır. Köyden kente göçmüş bir ailenin iki kızından biri. 17 yaşlarında. Sanıyorum ben 12 yaşlarındayım o sıralar. Okul mokul hak getire. Alfabeyi öğrenmiş sonra ablasıyla birlikte atölyede bulmuş kendisini. Para lazım eve. Baba sadece çobanlık bilir, şehirde kazandığı para 4 çocuğu büyütmeye yetmez. Selma da evlenir zaten 2 sene sonra. Genç kızdır işte, sevmez arabeski, sürekli pop dinlemek ister. Ama hak getire pop. Atölyenin geri kalanı Mustafa sandala ibne gözüyle bakar. Arka sokaktaki atölyeden son ütücü bir gençle flörtleşir. Kaçtılar sonra beraber zaten. Sebebini ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Ahmet ütücü. Parmakları hissizdir 2 bar basınçla buhar verebilen büyük kazanlı ütüyle parmaklarına yarım santim yakın çalışmaktan. Sık sık su toplayıp patlar parmak uçları. Askere gidecek. Adıyamanlı kendisi, lise 2 terk. Işsizlikten göçtü 2 sene önce şehre. Burada yaşayan amcasının yanında yaşıyor. Kürtçe şarkılar dinlemeyi sever. Arada sırada çalan Kürtçe şarkılarda heyecanlanır kafasını öne eğer, ütüye ve ceplere daha bir şevkle bakar. Menzile inanılmaz saygı duyar, korkar.
"ah nasıl inandım
masum çocuk gibi
her şeyimle senindim
neden hep ben ağladım"
https://www.youtube.com/watch?v=rg7pagrwbmw
Erkan abi Dersimden göçmüş. Beyanı bu. Dersim der, topsakal bırakır, Marx bilir, Che hayranıdır. Her öğlen 1 saatlik paydostan sonra kapının önünde sigara içerken çırakları örgütlemeye çalışır. Örgütlenme dediğimiz sandığınız örgütlenme değil güzel beyler hanımlar. Ayak üstü "olm ezdirmeyin kendinizi ha o piç suyunu kendi alsın" minvalinde abi öğütleri işte. Siyaset konuşurlar diğer usta makinecilerle, patronun her sabah alıp okuduktan sonra kapıya bıraktığı posta gazetesi haberlerine bakarken. erkan abinin muhalifliğini kimse siklemez. Erkan abinin sandığı proleter değildir konfeksiyon işçileri. Ne düşünmeye vakti vardır ne de mesai sonra sol yumruğunu havaya kaldıracak mecali vardır diğer işçilerin. Nesillerinden dolayı da gayet apolitiklerdir. Sonradan çok iyi anladım Erkan abiyi. Ben lisede solculuk oynayıp yaz tatillerinde atölyede insanlarla siyaset konuşup siklenmeyince çok sıktım dişlerimi. erkan abi neden yersiz fevri iken çoğu zaman mütebessim o zaman anladım. İnönüde karşılaşmıştık, grup yorumun 25. yıl konserinde. Halaya da durduk beraber. Sigara içtiğimi de ilk o zaman öğrendi. Patron çocuğuyum ben, ama orada sadece sigara içmeme şaşırmıştı. nerede bilmem erkan abi. top sakalı beyazlamıştır, kaçak tütün içiyodur şimdi. ama kesin posta okumuyodur artık. arabeski dejenere bulur, ama yakarsa dünyayı garipler yakar, mırıldanırdı bunu. Bilirdim.
Bilmezdim aslında, sonradan idrak ettim.
"ıssız bir köşeye serdim postumu
yağmurlar rüzgarlar örttüm üstümü
unuttum düşmanımı, hem de dostumu
alıp vereceğim kimse kalmadı
dostum diyeceğim kimse kalmadı"
https://www.youtube.com/watch?v=ldko0eszlni
Ben konfeksiyon atölyesinde büyüdüm. Babam patron. Kardeşlerim de aynı yolun yolcusu. Bilirler bu işin ibneliğini de insanlığını da. Okuduk biz. Ama hala her yaz, her boş anımızda atölyeye damlarız. Nefret ederiz bu işten. İşbu ya her konfeksiyoncunun ağzından çıkanı söyleriz biz de.
"Tadı tuzu kalmadı bu işin de amına koyim ya."
"Yapılacak iş değil bu.”
"Fasonlar kurtarmıyor artık."
Bu ortalama 40 kişilik atölyenin içinde büyüdük, abiler gitti, ablalar gitti, yerine yenileri geldi. Her biri yeni hayat. Anlatamayacağım kadar çok hikâye, çok kırgınlık. Köyden kente göçmüş abiler, ablalar, kardeşler. Parasızlar, gömleksizler, yalınayaklar. Yerlerini Suriyeliler aldı. Aynı hikâyeyi Suriye’de yaşarmış onlar da. Kürtçe biliriz, Arapça da öğrendik neredeyse. Dinledik öğrendik. Suriye’deki konfeksiyoncular da farklı değilmiş bizden. Sonra okulda öğrendim ben. Dünyadaki tüm işçiler aynı şeyleri yaşarlarmış. İngiltere’de çocuklar toz toprağın içinde fabrikalarda yatarmış koğuşlarda. Hoca söyledi bizim, sanayi devriminden sonra böyle olmuş. Biz çıraklar daha iyiydik. Kesimhaneye arazi olup kumaşların üstünde kestirirdik 10 dakika. Markete sigara almaya gönderirlerdi, 5 dakika bakkalın önünde meybuz yer öyle gelirdik. Fırçamızı yerdik, belki ucundan şiddette vardı ama koğuşlarda uyumazdık. Erkan abiler daha ateşliymiş o zaman, kimdi o Peterloo katliamında konuşma yapan abi? erkan abi onun torunu işte. Dersim falan siktir et. Bizzat o işte erkan abi.
Bu kadar anlattın ama arabeskle ne alakası var bu işin be amına kodumun dersen haklısın. Bilmem işte, vardır elbette bir bağlantı bu anlattıklarımla arabesk arasında. Dert yüceltmedim. nefret ediyorum bu işten, gördüğüm onlarca kırık kalpten, yarım kalmış aşktan, geçim sıkıntısından, abimle birlikte askere giden ama geri dönemeyen Mehmet’ten, Müslüm Gürses’ten, Azer Bülbülden, Devran Çağlardan, Hakan Taşıyandan, Bergenden. Maaşını aldıktan 10 dakika sonra yolda düşüren Songül ablanın eve dönüp babasına veremeyeceği cevaptan.
Arabesk bu insanların müziği. Köyden şehre göçmüş, ekmek parası kazanmak için köpek bağlasan durulmayacak yerde çalışanların müziği. Zaman zaman benim de müziğim. Bir arkadaşımın playlistinde gördüğümde gözümün parladığı müzik. Leş mayalı bir poğaça yedikten sonra midem yandığı an midemin haykırdığı müzik. Beni reflü eden müzik.
ben bunları neden anlattım? ne bileyim amına koyim. Yaşamak ölmekten hazin geliyor bazen sadece.
"eskiden zevk alıyordum
yaşadığım alemlerde
şimdi neden sevilmem
kaçıyorum herkesten"
https://www.youtube.com/watch?v=5r5vj8uebis
Bülent abi Tatvandan göçmüş. Arka ceplerini takardı kot pantolonların. Selma o ceplerin yerlerini çizerdi, Ahmet o ceplerin kenarlarını ütüler takılmaya hazır hale getirirdi. Kafamda onları cep çetesi olarak tanımlardım. Üç kişilerdi, birbirinden sikik hayatları vardı. Bülent abi ekmeksizlikten göçmüş bizim sikik semte. 80lerde han köşelerindeki atölyelerde çırak olarak başlamış üç otuz paraya. Bekar odalarında kalmış 8 kişi bir odada, Küçükpazarda. Öğrenmiş bu işi. Statüsü yüksektir ha atölyedeki. Cepçiler yetenekli adamlardır. Ucu sivri kundura ve büyük yakalı gömlekler giyer. Kumaş pantolonu eksik olmaz. Paçalarını da yine bizim atölyede yapar. Askerden gelince evlenmiş, geçinmeye çalışıyor. En çok Müslüm Gürses dinler. Şu dağlarda kar olsaydım çalınca es verir, sigara yakar, brother marka çift iğne makinesinin tablasına inceden bir vurur of amına koyayım diyerek. Triptir bunlar, kimse o kadar içli değildir o atölyede. Ama işin raconu mu derler, budur. Selma, çizimci, kıdemli çırak. Kimse onun gibi cep çizemez. Kalıplarını özenle tutar. Ölçü bilir. Eli hızlıdır. Köyden kente göçmüş bir ailenin iki kızından biri. 17 yaşlarında. Sanıyorum ben 12 yaşlarındayım o sıralar. Okul mokul hak getire. Alfabeyi öğrenmiş sonra ablasıyla birlikte atölyede bulmuş kendisini. Para lazım eve. Baba sadece çobanlık bilir, şehirde kazandığı para 4 çocuğu büyütmeye yetmez. Selma da evlenir zaten 2 sene sonra. Genç kızdır işte, sevmez arabeski, sürekli pop dinlemek ister. Ama hak getire pop. Atölyenin geri kalanı Mustafa sandala ibne gözüyle bakar. Arka sokaktaki atölyeden son ütücü bir gençle flörtleşir. Kaçtılar sonra beraber zaten. Sebebini ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Ahmet ütücü. Parmakları hissizdir 2 bar basınçla buhar verebilen büyük kazanlı ütüyle parmaklarına yarım santim yakın çalışmaktan. Sık sık su toplayıp patlar parmak uçları. Askere gidecek. Adıyamanlı kendisi, lise 2 terk. Işsizlikten göçtü 2 sene önce şehre. Burada yaşayan amcasının yanında yaşıyor. Kürtçe şarkılar dinlemeyi sever. Arada sırada çalan Kürtçe şarkılarda heyecanlanır kafasını öne eğer, ütüye ve ceplere daha bir şevkle bakar. Menzile inanılmaz saygı duyar, korkar.
"ah nasıl inandım
masum çocuk gibi
her şeyimle senindim
neden hep ben ağladım"
https://www.youtube.com/watch?v=rg7pagrwbmw
Erkan abi Dersimden göçmüş. Beyanı bu. Dersim der, topsakal bırakır, Marx bilir, Che hayranıdır. Her öğlen 1 saatlik paydostan sonra kapının önünde sigara içerken çırakları örgütlemeye çalışır. Örgütlenme dediğimiz sandığınız örgütlenme değil güzel beyler hanımlar. Ayak üstü "olm ezdirmeyin kendinizi ha o piç suyunu kendi alsın" minvalinde abi öğütleri işte. Siyaset konuşurlar diğer usta makinecilerle, patronun her sabah alıp okuduktan sonra kapıya bıraktığı posta gazetesi haberlerine bakarken. erkan abinin muhalifliğini kimse siklemez. Erkan abinin sandığı proleter değildir konfeksiyon işçileri. Ne düşünmeye vakti vardır ne de mesai sonra sol yumruğunu havaya kaldıracak mecali vardır diğer işçilerin. Nesillerinden dolayı da gayet apolitiklerdir. Sonradan çok iyi anladım Erkan abiyi. Ben lisede solculuk oynayıp yaz tatillerinde atölyede insanlarla siyaset konuşup siklenmeyince çok sıktım dişlerimi. erkan abi neden yersiz fevri iken çoğu zaman mütebessim o zaman anladım. İnönüde karşılaşmıştık, grup yorumun 25. yıl konserinde. Halaya da durduk beraber. Sigara içtiğimi de ilk o zaman öğrendi. Patron çocuğuyum ben, ama orada sadece sigara içmeme şaşırmıştı. nerede bilmem erkan abi. top sakalı beyazlamıştır, kaçak tütün içiyodur şimdi. ama kesin posta okumuyodur artık. arabeski dejenere bulur, ama yakarsa dünyayı garipler yakar, mırıldanırdı bunu. Bilirdim.
Bilmezdim aslında, sonradan idrak ettim.
"ıssız bir köşeye serdim postumu
yağmurlar rüzgarlar örttüm üstümü
unuttum düşmanımı, hem de dostumu
alıp vereceğim kimse kalmadı
dostum diyeceğim kimse kalmadı"
https://www.youtube.com/watch?v=ldko0eszlni
Ben konfeksiyon atölyesinde büyüdüm. Babam patron. Kardeşlerim de aynı yolun yolcusu. Bilirler bu işin ibneliğini de insanlığını da. Okuduk biz. Ama hala her yaz, her boş anımızda atölyeye damlarız. Nefret ederiz bu işten. İşbu ya her konfeksiyoncunun ağzından çıkanı söyleriz biz de.
"Tadı tuzu kalmadı bu işin de amına koyim ya."
"Yapılacak iş değil bu.”
"Fasonlar kurtarmıyor artık."
Bu ortalama 40 kişilik atölyenin içinde büyüdük, abiler gitti, ablalar gitti, yerine yenileri geldi. Her biri yeni hayat. Anlatamayacağım kadar çok hikâye, çok kırgınlık. Köyden kente göçmüş abiler, ablalar, kardeşler. Parasızlar, gömleksizler, yalınayaklar. Yerlerini Suriyeliler aldı. Aynı hikâyeyi Suriye’de yaşarmış onlar da. Kürtçe biliriz, Arapça da öğrendik neredeyse. Dinledik öğrendik. Suriye’deki konfeksiyoncular da farklı değilmiş bizden. Sonra okulda öğrendim ben. Dünyadaki tüm işçiler aynı şeyleri yaşarlarmış. İngiltere’de çocuklar toz toprağın içinde fabrikalarda yatarmış koğuşlarda. Hoca söyledi bizim, sanayi devriminden sonra böyle olmuş. Biz çıraklar daha iyiydik. Kesimhaneye arazi olup kumaşların üstünde kestirirdik 10 dakika. Markete sigara almaya gönderirlerdi, 5 dakika bakkalın önünde meybuz yer öyle gelirdik. Fırçamızı yerdik, belki ucundan şiddette vardı ama koğuşlarda uyumazdık. Erkan abiler daha ateşliymiş o zaman, kimdi o Peterloo katliamında konuşma yapan abi? erkan abi onun torunu işte. Dersim falan siktir et. Bizzat o işte erkan abi.
Bu kadar anlattın ama arabeskle ne alakası var bu işin be amına kodumun dersen haklısın. Bilmem işte, vardır elbette bir bağlantı bu anlattıklarımla arabesk arasında. Dert yüceltmedim. nefret ediyorum bu işten, gördüğüm onlarca kırık kalpten, yarım kalmış aşktan, geçim sıkıntısından, abimle birlikte askere giden ama geri dönemeyen Mehmet’ten, Müslüm Gürses’ten, Azer Bülbülden, Devran Çağlardan, Hakan Taşıyandan, Bergenden. Maaşını aldıktan 10 dakika sonra yolda düşüren Songül ablanın eve dönüp babasına veremeyeceği cevaptan.
Arabesk bu insanların müziği. Köyden şehre göçmüş, ekmek parası kazanmak için köpek bağlasan durulmayacak yerde çalışanların müziği. Zaman zaman benim de müziğim. Bir arkadaşımın playlistinde gördüğümde gözümün parladığı müzik. Leş mayalı bir poğaça yedikten sonra midem yandığı an midemin haykırdığı müzik. Beni reflü eden müzik.
ben bunları neden anlattım? ne bileyim amına koyim. Yaşamak ölmekten hazin geliyor bazen sadece.
kadehler açıyor dostla aramı
kimse dinlemiyor sarhoş dramı
şarkılar deşiyor gönül yaramı
her telden bir başka hüzün geliyor
kimse dinlemiyor sarhoş dramı
şarkılar deşiyor gönül yaramı
her telden bir başka hüzün geliyor
https://www.youtube.com/watch?v=IShbePzxIsA