27 Mart 2020 Cuma

LAKİN BİR TARAFIMIZ HÜZNE DAHA BİR MEYİLLİ

GİRİZGAH-IMSI


Üstünden bir miktar zaman geçtikten sonra yazıyorum bu yazıyı. Nazım’ın bahsettiği sol mememin altındaki cevahirde bir sancı var ama çözemedim. Kalbim fazlasıyla çarpıyor. “Bir şey olacak ulan!” hissi tekrar hasıl oldu canıma. Yine bir gitmek kaygısı, ağulardan süzülmüş. Bunları yazmışım ardından. Z raporu alır gibi toparlamaya kalktım tam olarak gittiğinden emin olduğum için. Onlarca şarkı, bir o kadar yazı kalmış ardından. Var olsunlar! Bunlar da birer çentiktir, tecrübeler duvarımda. Hala ellerim titriyor ve hala çişim varken yazamıyorum. Olsun bunlar da yaradır nihayetinde, benden öncekilerden kalan. Benden önce de vardı bu yaralar, söylemiştim. Bedenimde taşımaya devam edeceğim. Bu yolun bir kısmına eşlik ettiğin için sana da teşekkürler. Bol şans.


MİDEMDEKİ TIRTILA DAİR

İlginç becerilerim vardır, insanın yüzüne iyi şeyler söyleyememek gibi. Ama anlaşılabilir bir durum bu sevgili okuyan. Hepsini anlatacağım ben, lütfen dinle beni. Hulusi ben, özgüven problemleri yaşarım. Ama her hasarlı kuruntuları olan insan gibi kağıtla kalemle iyi anlaşırım. Kimsenin okumayacağı şeyler yazarsan, yüzün kızarmaz. Korkmazsın, kimse seni utandırmaz. Ellerin titremez, inatla uzanmaz cigaraya. Kağıtla ilişkim okuma yazma öğrendiğim günlerden beri iyidir. Ama Tanrı şahidim olsun, hiçbir zaman bir kâğıdı elime böyle heyecanla, korkuyla, mutlulukla ve hüzünle almamıştım. 
Boktan bir Şubat’ın 8. Gününde güzel şeyler oldu. Yorgundum, mutsuzdum; param, arkadaşım, yemeğim yoktu. Evdeydim, hastaydım. Kahvem ve sigaram vardı sadece.  Yıllardır beynimi gıdıklayan o düşünceyle meşguldüm yine. Açık konuşmak gerekirse, sarhoş değildim, Kasımpaşa’da da değildim. Fakat ben de vursam kendimi vuracaktım. Sonra bir ses duydum, cennetin en derinliklerinden geldiğine yemin edebilirim.
Ve bingo! Ben dünyanın en mutlu adamıyım! Hulusi denen varlık, hayatının düzene girebilmesi için bir mucize beklemeye meyillidir, (Bunu bir arkadaşımdan çaldım, mehdi ismiyle müsemma!)  Şu an kendimin kurtarıcısıyım. Yıllarca beklediğim mucizeyi kendim yaratmaya başlıyorum şimdi de. (Gelecekten not: YARATAMADIM)
Bu sözlerimin sözler içindeki anlamı çok farklı sevgili okuyan. Bahsettiğim basit salt bir sevgi yahut aşk değil. Bahsetmiştim ilginç özelliklerim vardır, arada bir kendimi düşünebilmek gibi. Ben bir varlık tanıdım ki evim artık gül kokar. Fakat gül kokusu ben ile müsemma değildir. Bu henüz    anlatmadıklarımız arasında. Ben Hulusi, satırlardır cesaret edemediğim şeyi yazacağım bir sonraki satırda. Hazır mısın?
Varoluşunun üzerimde anlamı büyüktür. Varoluşun; benim gibi angut adamları hayata tekrar bakmaya değecek şeyler bulmaya itebilir. Varlığının varlıklar arasındaki anlamı çok daha büyük. Anlattığımız, dinlediğimiz şeylerden münezzeh bu bahsettiklerim. İnan tahmininden çok daha fazla şey ifade ediyor ağır aksak çalışan kulaklarımda sesin.
Hislerim anın sıcaklığıyla mı bu kadar yoğun, yoksa Hulusi yine Hulusiliğini mi yapıyor bilmem. An’ın anlamı da büyüktür bende. Sesin eksilmesin kulaklarımdan, ama bu kadarına da minnettarım. Nefes alabildiğimi görmek müthişti.



KOLTUĞA OTURMUŞ, KENDİMLE SOHBET EDİYORUM. LAF LAFI AÇIYOR

Karlı bir şubat günü rastladım sesine, kendimi ararken. Kapkara ciğerlerimden çıkan iltihaplı nefesimle dokundum gülüşlerine. Öyle gülüşlerdir ki; merhametten ağlamayı istedim defalarca. Görüyorum gözümü kapattığımda yürüdüğünü kıyılarımda. Yalınayaksın.

''kadınların sahiden doğurduğuna
Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum.
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını*''

Söylemiştim, kendimle sohbet ediyorum. Laf lafı açıyor. Bir monologdur ki sürüp gidiyor beynimde.

GELECEKTEN NOT: Bu yazının bir kısmını atmak zorunda kaldım, anın etkisiyle müthiş fakat inanılmaz acı veren şeyler yazmışım. Hiçbiri gerçekleşmedi. Gerçekleşmemiş şeylerin varlığı sinir bozuyor. Bunun yerine bir şarkı bırakıyorum aynı hisleri taşıyan;

"Benim sürgün görmüş gönlüm uslanmış yine
Takılmazmış artık öyle kimse senin pesine
Herkes yasarken kalbiyle benimkinin bana yok bi’ yararı
Söyle yerine neyi koyayım?
Herkes yasarken kalbiyle benimkinin bana yok bi yararı
Söyle yerine kimi koyayım?

Arıyordum onu yıllardır bulut oldum gezdim
Avareyim severim şarap bos durmasın testim
Her gün sokakta yana yakına bi soğuk ki yatak hani çivi gibi
Söyle nasıl ısıtayım?
Her gün sokakta yana yakına, bi soğuk ki yatak hani çivi gibi
Söyle nasıl ısıtayım?

Uçacak bir halim yok ki, gezemem dünyanı
Cahilim arkamda kalacak üç şarkim beş kitabim
Bi lokmam bi hırkam var benim
O da dindirmez sizim
Söyle yarama neyi basayım?
Bi lokmam bi hırkam var benim
O da dindirmez sizim
Söyle yarama neyi basayım?**"

GÜNLERDEN BİR GÜN YOKSUN

“Geceleri ben sahilden adaya bakardım(!)”
Terse evrilen bir yaratık olarak Akdeniz’de var olan bir adayı görmek için Karadeniz’e, ufukta görünmeyen Ukrayna’ya bakardım. Ellerimi siper etsem gözüme görebileceğim sanki kıvır saçlarını ufukta. Nihayetinde güneyi görebilmek için de kuzeye bakmalı insan.
Ben 24 yaşımda sırt çantamda kitaplar, iç cebimde yarısı içilmiş ılık votka, sağ cebimde yorgun aşkın hatırası bir çakmak, göt cebimde bol hayal kırıklarıyla koşuyorum. Korkuyorum geç kalacağım sürem bitecek diye. Korkuyorum biri gelip bu top benim, sen oyundan çık diyecek diye. -Ki ben okullarından kaçan her çocuğun sigara içtiği o izbe sıvasız, yarım kalmış binadaydım. Korkuyorum vefam karşılıksız kalacak, değeri bilinmeyecek diye.

HEZEYAN

''Acele iştir, şeytan karışır. Boynu tutulan genç aynı yöne bakar, durur. Aşkın aceleye gelen yanı aşık olmadır, ötesi uzun sürer. Âdemoğlu dostunu birlikte yaşadıklarından ötürü seçip kararlaştırır. Aşkta ise tersi söz konusu. İmkansızın, mümkün oluşu. İmgeler oyunudur aşk.***''

CİĞERİNE PASLI TORNAVİDA GİRİNCE NASIL HİSSEDERSİN?

Kandırıldığımı hissettim çok defa. Hayatın muhteviyatında bulunan çoğu anlık zevklerden beyhude çabalarımla kaçtım. Nefsime hâkim olabilmek adına fazlasıyla gem vurdum benliğime ama çıkamıyorum şimdi işin içinden. Dünyanın tek kuralına karşı çıkamıyorum. Değişemiyorum, inanamıyorum. Marx söylemiş bunu, sonra Hegel söylemiş Tanrı söylemiş. Tarih tekerrürden ibarettir. Ben bir Aziz ya da peygamber değilim. Ellerime bakarak anlayabilirsiniz. Sanmıyorum Muhammed’in yahut Süleyman’ın ellerinin titrediğini. Görseniz beni uzaktan dersiniz ki, ne yitik bir adam! Sırtım kambura çalıyor, kalbim çokça kırık, dişlerim çürük, saçım dökük, kulağım sağır, gözlerim kör. Tanrı’nın bana bahşettiği tek bir yetenek var. Ben karşımdakini hissedebiliyorum. Anlıyorum kırıldığını darıldığını, küçükken koltuğu çizdiği için suratına tokat yediğini. Bu beni dayanılmaz acılara sürüklüyor çoğu zaman. 24 yaşıma kadar yatamadığım çoğu uykumun sebebi de budur aslında. Uykumun çoğunu tanrıya verdim!
Senle konuştuğum çoğu şey zihnimi çok yaraladı. İnsanın içinden atabileceği en kolay şey bir çocuktur. Fizyolojiniz buna izin verebilir. 100 kişiye sorsam dünyanın en büyük acılarından birinin doğmamış çocuk kaybetmek olduğunu söyler. Peki ya benim içimden kolayca atamadığım doğmamış kaygılarım ne olacak? Ömrünü aşağılık kompleksine adamış bir insan yıkıntısı olarak ben nasıl yarışabilirim bir gölgeyle. Gölge -ki yumruk işlemez.
Çocuktum, babamın silahı vardı. Bizim silahlarımız hep vardı. Ailecek kaygılarımız bizi hep insan öldürme aygıtlarına sahip olmaya itti. Annem ve babam kavga ediyordu. Çok çocuktum. Sadece bu iki kocaman insanı durdurabilecek şeyin bir mermi olduğunu algıladım o an. Bilinçsizdim, dolabın üstünden o tabancayı aldım ve ateş ettim. Kimseye isabet etmedi ve ben bayıldım o ruh yaran ses yüzünden. Uyandığımda her şey değişmişti. Bir şeyi yok edebilmenin bu kadar kolay bir eylem olduğunu anlamam hayattan ve dahi günlük yaşamdan kopardı beni. Ölmek çok kolaydı. Ahlaktan edepten ve Tanrı’dan uzaklaştırdı beni bu bilinç. O günden başlayıp gençliğime kadar her şeyi kavga ederek kazandım. Çok dayak yedim ve çok insan yaraladım. Çok kemik kırdım, çok kemiğim kırıldı. Artık dövemiyorum kimseyi, artık o kadar kolay da değiştirmiyor bu yöntem bir şeyleri. Düzeltmiyor da. Özellikle içimdeki yılgınlığı. Şiddet algımı kaybettim, kendimi öldürebilme fikrinden kopamıyorum hala.


SENDE VAR MIYIM, SENDE YOK MUYUM? KENDİMCE HAKLIYIM... BİRLİKTE DOĞRUYUM..
.
İçinde ben yokum. Belki varım, nasıl varım bilemem. Ben herkesin içindeyim sanıyordum kendimi. Kimsenin içinde değilmişim. Bana yazık oldu ki ben böyle ziyan oluş yoktur derdim. Kifayetsizim ve daha da iflah olmam. Ben kendimde bile değilim.
İçimde bir şeyler öldü eminim. Tenim hala sıcak fazla uzaklaşmış olamam!

İLLÜZYON

Vardık, var olmayacaktık. Fark edildik, onlarca mezar taşı içinde fark edilmeyeceğiz.
-en fazla nereye dönebilirsin ki?
+hiç'e geri.
 Bir iz bırakacağız mutlaka. Belki de bir iz bıraktık bile muhtar. Fazla diyecek bir şey yok, insan olmanın gereğidir var olmak, insan olmanın gereğidir onuruyla tekrar yok olmak.”

KALICI HASARLAR

Kalemime hiçbir aşkın izi değmedi şu güne kadar. Sana kadar. Bak ben yalan söylemem, ne söylediysem doğrudur. Hayatımdan geçen birkaç kadının izi durur bir yerlerde. Durmalıdır da. İnsan olmanın gereği budur. Ama sen kapattın hepsini. Ben sendeki izleri kapatamıyorum. Biz, biz miyiz? Ondan bile emin değilim.
Senden hariç bu anlattıklarım. Benim hasarlı kaygılarım bunlar. Ben kendim olamıyorum. Yazmasam çıldıracaktım. Yazdım, öldüm. Kendi cenazemi en önden seyretmek istiyorum ben. Düğünümün kır düğünü olmasını değil cenazemin kır cenazesi olmasını planlamak istiyorum.
-Çok güçsüz ve korkak hissediyorum doktor.
-Kendimi öldürsem kaç yıl yerim polis abi?

OUTRO

Hayatımın belli bir kısmına eşlik etmiş, bana müthiş hisler yaratmış müthiş varlığın; varlığından yokluğuna yazılmış sürecin tenimdeki izleridir. Yaşarken müthiş, yazarken acı veren, okurken kolumu sızlatan şeyler yazmışım.  Anlamsız kaygılarımı, hasarlı kuruntularımı, saygısız acılarımı utanmadan, yerinmeden insanlığa sergileyebilmeyi öğreten, hayal kurma refleksimi yeniden doğuran müthiş varlığa sevgilerle. Güneye, Güneşe ve bilimum güzel hayale iç çekerek bakıyorum. En çok onlar güzeldi. Bol şans.


*: İsmet Özel-İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır
**:Deniz Sungur-Söyle
***:Hasan Yurtoğlu-Weysel Paradoksu
****:Artık var olmayan bir abi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder