Hep böyleydi ki. Melis, Abdullah,
Hasan, Alp, Selma, Hüseyin. Bunlar benim en iyi arkadaşlarımdı. Melisle 15
günlük yalnızlığımda tanıştık, mükemmel bir sesi var. Elimde dededen kalma bir
çakaralmaz vardı, kötü bir kahve, bol sigara dumanı ve bir iki kutu antibiyotik
eşlik ediyordu masama. Eğlendik Melisle,
ben ona şarkılar söyledim. Kötü pop şarkılar, o bana ateş etti. Ben 2 tane
antibiyotik içtim, o bana şarap uzattı boğazımdan rahat geçsin diye haplar. Ben
ona kahve verdim, o bana sigara uzattı. Abdullahı görmüyordu Melis, arkamda
bize bakıp ağlıyordu Abdullah. Alp’in ise sesi yankılanıyordu kulağımda; “Bu
sen değilsin, ama çok mutlusun” diyordu. Selmayı ise ne siz sorun ne ben
söyleyeyim, çantasının ağırlığında ezilmişti omurgam, hala kullanamıyorum sağ
kolumu. Selma hala aynı çantayı taşıyormuş. Duyumsuyorum acılarını. Hüseyin ise
bol bol küfür etmiş Alp bu yaşananları anlatınca ona. Kafasını sikeyim onun
demiş, kafasını. Ben ona böyle mi anlattım demiş. Küçük dilimize namluları
doğrultmuşken konuşmuştuk Hüseyinle. Kafamı kaldırdım Hasan’ı duydum. Kalk
amcoğlu diyor, beynin çok kanıyor.
Dinle bunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder