GİRİZGAH-IMSI
Üstünden bir miktar zaman geçtikten sonra yazıyorum bu
yazıyı. Nazım’ın bahsettiği sol mememin altındaki cevahirde bir sancı var ama
çözemedim. Kalbim fazlasıyla çarpıyor. “Bir şey olacak ulan!” hissi tekrar
hasıl oldu canıma. Yine bir gitmek kaygısı, ağulardan süzülmüş. Bunları
yazmışım ardından. Z raporu alır gibi toparlamaya kalktım tam olarak
gittiğinden emin olduğum için. Onlarca şarkı, bir o kadar yazı kalmış ardından.
Var olsunlar! Bunlar da birer çentiktir, tecrübeler duvarımda. Hala ellerim
titriyor ve hala çişim varken yazamıyorum. Olsun bunlar da yaradır nihayetinde,
benden öncekilerden kalan. Benden önce de vardı bu yaralar, söylemiştim.
Bedenimde taşımaya devam edeceğim. Bu yolun bir kısmına eşlik ettiğin için sana
da teşekkürler. Bol şans.
MİDEMDEKİ TIRTILA DAİR
İlginç becerilerim vardır, insanın yüzüne iyi şeyler
söyleyememek gibi. Ama anlaşılabilir bir durum bu sevgili okuyan. Hepsini
anlatacağım ben, lütfen dinle beni. Hulusi ben, özgüven problemleri yaşarım.
Ama her hasarlı kuruntuları olan insan gibi kağıtla kalemle iyi anlaşırım.
Kimsenin okumayacağı şeyler yazarsan, yüzün kızarmaz. Korkmazsın, kimse seni
utandırmaz. Ellerin titremez, inatla uzanmaz cigaraya. Kağıtla ilişkim okuma
yazma öğrendiğim günlerden beri iyidir. Ama Tanrı şahidim olsun, hiçbir zaman
bir kâğıdı elime böyle heyecanla, korkuyla, mutlulukla ve hüzünle
almamıştım.
Boktan bir Şubat’ın 8. Gününde güzel şeyler oldu. Yorgundum,
mutsuzdum; param, arkadaşım, yemeğim yoktu. Evdeydim, hastaydım. Kahvem ve
sigaram vardı sadece. Yıllardır beynimi
gıdıklayan o düşünceyle meşguldüm yine. Açık konuşmak gerekirse, sarhoş
değildim, Kasımpaşa’da da değildim. Fakat ben de vursam kendimi vuracaktım.
Sonra bir ses duydum, cennetin en derinliklerinden geldiğine yemin edebilirim.
Ve bingo! Ben dünyanın en mutlu adamıyım! Hulusi denen varlık,
hayatının düzene girebilmesi için bir mucize beklemeye meyillidir, (Bunu bir
arkadaşımdan çaldım, mehdi ismiyle müsemma!) Şu an kendimin kurtarıcısıyım. Yıllarca
beklediğim mucizeyi kendim yaratmaya başlıyorum şimdi de. (Gelecekten not: YARATAMADIM)
Bu sözlerimin sözler içindeki anlamı çok farklı sevgili
okuyan. Bahsettiğim basit salt bir sevgi yahut aşk değil. Bahsetmiştim ilginç
özelliklerim vardır, arada bir kendimi düşünebilmek gibi. Ben bir varlık
tanıdım ki evim artık gül kokar. Fakat gül kokusu ben ile müsemma değildir. Bu
henüz anlatmadıklarımız arasında. Ben
Hulusi, satırlardır cesaret edemediğim şeyi yazacağım bir sonraki satırda.
Hazır mısın?
Varoluşunun üzerimde anlamı büyüktür. Varoluşun; benim gibi
angut adamları hayata tekrar bakmaya değecek şeyler bulmaya itebilir.
Varlığının varlıklar arasındaki anlamı çok daha büyük. Anlattığımız,
dinlediğimiz şeylerden münezzeh bu bahsettiklerim. İnan tahmininden çok daha
fazla şey ifade ediyor ağır aksak çalışan kulaklarımda sesin.
Hislerim anın sıcaklığıyla mı bu kadar yoğun, yoksa Hulusi
yine Hulusiliğini mi yapıyor bilmem. An’ın anlamı da büyüktür bende. Sesin
eksilmesin kulaklarımdan, ama bu kadarına da minnettarım. Nefes alabildiğimi
görmek müthişti.
KOLTUĞA OTURMUŞ, KENDİMLE SOHBET EDİYORUM. LAF LAFI AÇIYOR
Karlı bir şubat günü rastladım sesine, kendimi ararken.
Kapkara ciğerlerimden çıkan iltihaplı nefesimle dokundum gülüşlerine. Öyle
gülüşlerdir ki; merhametten ağlamayı istedim defalarca. Görüyorum gözümü
kapattığımda yürüdüğünü kıyılarımda. Yalınayaksın.
''kadınların sahiden doğurduğuna
Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum.
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını*''
Söylemiştim, kendimle sohbet ediyorum. Laf lafı açıyor. Bir monologdur
ki sürüp gidiyor beynimde.
GELECEKTEN NOT: Bu yazının bir kısmını atmak zorunda kaldım,
anın etkisiyle müthiş fakat inanılmaz acı veren şeyler yazmışım. Hiçbiri
gerçekleşmedi. Gerçekleşmemiş şeylerin varlığı sinir bozuyor. Bunun yerine bir
şarkı bırakıyorum aynı hisleri taşıyan;
"Benim sürgün görmüş gönlüm uslanmış yine
Takılmazmış artık öyle kimse senin pesine
Herkes yasarken kalbiyle benimkinin bana yok bi’ yararı
Söyle yerine neyi koyayım?
Herkes yasarken kalbiyle benimkinin bana yok bi yararı
Söyle yerine kimi koyayım?
Arıyordum onu yıllardır bulut oldum gezdim
Avareyim severim şarap bos durmasın testim
Her gün sokakta yana yakına bi soğuk ki yatak hani çivi gibi
Söyle nasıl ısıtayım?
Her gün sokakta yana yakına, bi soğuk ki yatak hani çivi
gibi
Söyle nasıl ısıtayım?
Uçacak bir halim yok ki, gezemem dünyanı
Cahilim arkamda kalacak üç şarkim beş kitabim
Bi lokmam bi hırkam var benim
O da dindirmez sizim
Söyle yarama neyi basayım?
Bi lokmam bi hırkam var benim
O da dindirmez sizim
Söyle yarama neyi basayım?**"
GÜNLERDEN BİR GÜN YOKSUN
“Geceleri ben sahilden adaya bakardım(!)”
Terse evrilen bir yaratık olarak Akdeniz’de var olan bir
adayı görmek için Karadeniz’e, ufukta görünmeyen Ukrayna’ya bakardım. Ellerimi
siper etsem gözüme görebileceğim sanki kıvır saçlarını ufukta. Nihayetinde
güneyi görebilmek için de kuzeye bakmalı insan.
Ben 24 yaşımda sırt çantamda kitaplar, iç cebimde yarısı
içilmiş ılık votka, sağ cebimde yorgun aşkın hatırası bir çakmak, göt cebimde
bol hayal kırıklarıyla koşuyorum. Korkuyorum geç kalacağım sürem bitecek diye.
Korkuyorum biri gelip bu top benim, sen oyundan çık diyecek diye. -Ki ben
okullarından kaçan her çocuğun sigara içtiği o izbe sıvasız, yarım kalmış
binadaydım. Korkuyorum vefam karşılıksız kalacak, değeri bilinmeyecek diye.
HEZEYAN
''Acele iştir, şeytan karışır. Boynu tutulan genç aynı yöne
bakar, durur. Aşkın aceleye gelen yanı aşık olmadır, ötesi uzun sürer. Âdemoğlu
dostunu birlikte yaşadıklarından ötürü seçip kararlaştırır. Aşkta ise tersi söz
konusu. İmkansızın, mümkün oluşu. İmgeler oyunudur aşk.***''
CİĞERİNE PASLI TORNAVİDA GİRİNCE NASIL HİSSEDERSİN?
Kandırıldığımı hissettim çok defa. Hayatın muhteviyatında
bulunan çoğu anlık zevklerden beyhude çabalarımla kaçtım. Nefsime hâkim
olabilmek adına fazlasıyla gem vurdum benliğime ama çıkamıyorum şimdi işin
içinden. Dünyanın tek kuralına karşı çıkamıyorum. Değişemiyorum, inanamıyorum.
Marx söylemiş bunu, sonra Hegel söylemiş Tanrı söylemiş. Tarih tekerrürden
ibarettir. Ben bir Aziz ya da peygamber değilim. Ellerime bakarak
anlayabilirsiniz. Sanmıyorum Muhammed’in yahut Süleyman’ın ellerinin
titrediğini. Görseniz beni uzaktan dersiniz ki, ne yitik bir adam! Sırtım
kambura çalıyor, kalbim çokça kırık, dişlerim çürük, saçım dökük, kulağım
sağır, gözlerim kör. Tanrı’nın bana bahşettiği tek bir yetenek var. Ben
karşımdakini hissedebiliyorum. Anlıyorum kırıldığını darıldığını, küçükken
koltuğu çizdiği için suratına tokat yediğini. Bu beni dayanılmaz acılara
sürüklüyor çoğu zaman. 24 yaşıma kadar yatamadığım çoğu uykumun sebebi de budur
aslında. Uykumun çoğunu tanrıya verdim!
Senle konuştuğum çoğu şey zihnimi çok yaraladı. İnsanın
içinden atabileceği en kolay şey bir çocuktur. Fizyolojiniz buna izin
verebilir. 100 kişiye sorsam dünyanın en büyük acılarından birinin doğmamış
çocuk kaybetmek olduğunu söyler. Peki ya benim içimden kolayca atamadığım
doğmamış kaygılarım ne olacak? Ömrünü aşağılık kompleksine adamış bir insan yıkıntısı
olarak ben nasıl yarışabilirim bir gölgeyle. Gölge -ki yumruk işlemez.
Çocuktum, babamın silahı vardı. Bizim silahlarımız hep
vardı. Ailecek kaygılarımız bizi hep insan öldürme aygıtlarına sahip olmaya
itti. Annem ve babam kavga ediyordu. Çok çocuktum. Sadece bu iki kocaman insanı
durdurabilecek şeyin bir mermi olduğunu algıladım o an. Bilinçsizdim, dolabın
üstünden o tabancayı aldım ve ateş ettim. Kimseye isabet etmedi ve ben bayıldım
o ruh yaran ses yüzünden. Uyandığımda her şey değişmişti. Bir şeyi yok
edebilmenin bu kadar kolay bir eylem olduğunu anlamam hayattan ve dahi günlük
yaşamdan kopardı beni. Ölmek çok kolaydı. Ahlaktan edepten ve Tanrı’dan
uzaklaştırdı beni bu bilinç. O günden başlayıp gençliğime kadar her şeyi kavga
ederek kazandım. Çok dayak yedim ve çok insan yaraladım. Çok kemik kırdım, çok
kemiğim kırıldı. Artık dövemiyorum kimseyi, artık o kadar kolay da
değiştirmiyor bu yöntem bir şeyleri. Düzeltmiyor da. Özellikle içimdeki
yılgınlığı. Şiddet algımı kaybettim, kendimi öldürebilme fikrinden kopamıyorum
hala.
SENDE VAR MIYIM, SENDE YOK MUYUM? KENDİMCE HAKLIYIM... BİRLİKTE DOĞRUYUM..
.
İçinde ben yokum. Belki varım, nasıl varım bilemem. Ben
herkesin içindeyim sanıyordum kendimi. Kimsenin içinde değilmişim. Bana yazık
oldu ki ben böyle ziyan oluş yoktur derdim. Kifayetsizim ve daha da iflah
olmam. Ben kendimde bile değilim.
İçimde bir şeyler öldü eminim. Tenim hala sıcak fazla
uzaklaşmış olamam!
İLLÜZYON
Vardık, var olmayacaktık. Fark edildik, onlarca mezar taşı
içinde fark edilmeyeceğiz.
-en fazla nereye dönebilirsin ki?
+hiç'e geri.
Bir iz bırakacağız
mutlaka. Belki de bir iz bıraktık bile muhtar. Fazla diyecek bir şey yok, insan
olmanın gereğidir var olmak, insan olmanın gereğidir onuruyla tekrar yok olmak.”
KALICI HASARLAR
Kalemime hiçbir aşkın izi değmedi şu güne kadar. Sana kadar.
Bak ben yalan söylemem, ne söylediysem doğrudur. Hayatımdan geçen birkaç
kadının izi durur bir yerlerde. Durmalıdır da. İnsan olmanın gereği budur. Ama
sen kapattın hepsini. Ben sendeki izleri kapatamıyorum. Biz, biz miyiz? Ondan
bile emin değilim.
Senden hariç bu anlattıklarım. Benim hasarlı kaygılarım
bunlar. Ben kendim olamıyorum. Yazmasam çıldıracaktım. Yazdım, öldüm. Kendi
cenazemi en önden seyretmek istiyorum ben. Düğünümün kır düğünü olmasını değil
cenazemin kır cenazesi olmasını planlamak istiyorum.
-Çok güçsüz ve korkak hissediyorum doktor.
-Kendimi öldürsem kaç yıl yerim polis abi?
OUTRO
Hayatımın belli bir kısmına eşlik etmiş, bana müthiş hisler
yaratmış müthiş varlığın; varlığından yokluğuna yazılmış sürecin tenimdeki
izleridir. Yaşarken müthiş, yazarken acı veren, okurken kolumu sızlatan şeyler
yazmışım. Anlamsız kaygılarımı, hasarlı
kuruntularımı, saygısız acılarımı utanmadan, yerinmeden insanlığa sergileyebilmeyi
öğreten, hayal kurma refleksimi yeniden doğuran müthiş varlığa sevgilerle. Güneye, Güneşe ve bilimum güzel hayale iç
çekerek bakıyorum. En çok onlar güzeldi. Bol şans.
*: İsmet Özel-İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır
**:Deniz Sungur-Söyle
***:Hasan Yurtoğlu-Weysel Paradoksu
****:Artık var olmayan bir abi.